Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü mü, Türk Dili Sözlüğü mü ?*
Sayın Eyuboğlu`nun kitabındaki hatalar o kadar bariz ki nereden tutulsa elde kalıyor; ama bu kadar iddialı bir çalışmayı göz ardı etmek, eleştirmemek dile olan borcumuzu yerine getirmemek olurdu.
Yazarımız fakir sözcüğünün karşılığı olarak “yoksulluk, gereksinme, azlık, elde edememek” diye yazmış. İnsan sormadan edemiyor sözcüğün etimolojisi mi inceleniyor yoksa herhangi bir Türkçe sözlükteki “fakir” maddesi mi aktarılıyor? Dil ile az çok uğraşan her insan bilir ki fakir sözcüğü “f-k-r” kökünden gelir ve “kırık” anlanmındadır. Ki “zülfikar” da “kırık kılıç” anlamına gelir.
Sayın Eyuboğlu “kimisi” sözcüğünü açıklarken de ortaokul kitaplarında yapılmayacak bir hataya düşüyor. “Kimisi, hepisi” gibi sözcüklerdeki “–sı/-si” eklerini isimden isim yapan ek olarak alıyor ve iyelik eki ile karıştırıyor. Bu eklerde iyelik yığılması (kim-i-si) olduğunu görmüyor. Yazarın verdiği örneğe bir tek çocuk-su uyabilir. Bu maddeye verdiği örnekler de karman çorman ve birbirleriyle çelişiyor.
Yine Perşembe sözcüğü açıklanırken “fars. BEŞİNCİ GÜN” diye yazılmış. Malumunuz Acemler günleri değil geceleri sayarlar. “Penç-şem: beşinci gün” değil “beşinci gece”dir.
Sayın Eyuboğlu sözcükleri ekine köküne ayırırken de genelde suya sabuna dokunmamaya gayret ediyor. “Sar” sözcüğünün isim mi fiil mi olduğuna da bir türlü karar veremiyor mesela. Üstüne üstlük “sarmaşık” sözcüğünü o kadar kestirmeden çözüyor ki (Fonksiyonlarını net olarak bilmediğinden, ne olur ne olmaz) “sar-m-a-ş-ı-k” gibi. Daha sonra da şöyle diyor: “Sözcüğün birinci kökeni sarmak. ikinci kökeni sarmaşmaktır.” (Ne demekse? Hem yazarımız -ş ekinin mavi-iş`e gelen istisna iş ekleri dışında fiile geldiğini unutuyor.)Buna benzer garip şeyleri görmek mümkün. “Damıtmak” sözcüğünü açıklarken “Damlamak”tan “dam-ı-t mak” olmuştur, diyor. (Ne demek yani?) Zavallı “-la” eki nereden geldi nereye gitti merak ediyorum doğrusu.
Yine “özdaş” sözcüğünü açıklarken “-daş” ekinin ses uyumuna göre “-deş” olması gerektiğinden söz ediyor. Ama herkes bilir ki Türkçede “-deş” eki yoktur, “-daş” eki vardır. Bundan dolayı herkesin “işteş” diye bildiği sözcük aslında” iştaş”tır.
Yazarımız karanlık sözcüğünü açıklarken bizi bir hayli aydınlatıyor; kökün kara olduğundan, “-n” ekinin ortaya gelerek fiil türettiğinden(?) söz ediyor. Bunu düzeltmeye nereden başlanır bilemiyorum. Bir kere “-n” ekinin (İ.f.) böyle bir fonksiyonu yoktur. Üstelik “karan-“ fiil ise zavallı isimden isim yapan “-lık” ekinin orada ne işi var, diye insanın sorası geliyor. Doğrusu şöyle olmalıdır. “Kara” Türkçe bir sözcüktür. “Kara-ngu” bu ek ise Moğolcadır ve Türkçedeki “-lık” ekinin karşılığıdır. Türkler “karangu” kelimesini bu haliyle Moğolcadan almış üstüne de bir “-lık” (kara-lık-lık) eklemiştir. Tıpkı “çay-dan-lık” sözcüğü gibi, “-dan” eki “-lık” ekinin karşılığı olmasına rağmen Türkler bunu olduğu gibi alır. Yazarımızın isimden fiil yaptığına inandığı “-n” eki de “-ngu” ekinin artığıdır.
Bazı kelimelerde Sayın Eyuboğlu tam da etimoloji sözcüklerine yakışır açıklamalarda bulunmuş ve bizi fazlasıyla aydınlatmış. Örneğin “pamuk” kelimesinin nerden geldiği konusunda bildiklerini bizden esirgemiyor ve şöyle yazıyor: “Pamuktan pamuk.”
Sayın Eyuboğlu`nun bir diğer yanlışı da yansıma sözcükler üzerine… Genelde içinden çıkamadığı sözcüklere (tırnak, şimşek, ne) yansıma demek taraftarı. “Piş” sözcüğüne “yansıma ses” dedikten sonra bu söylediğini unutuyor ve “piş” sözcüğünü fiil olarak alıyor.
“Oku” maddesini açıklarken “okumaktan oku” diye yazmış. ( Ne demek istediğini kavrayamadım!) Daha sonra da “okucu” diye bir madde açıyor. Bu durumda “oku” kelimesini isimleştirmiş görünüyor. Bunu da “görevli kişi” diye açıklıyor. Ama maalesef ilerleyen sözcüklerde tüm bunları unutuyor ve “okucu” değil de “okuyUCU” diye bir kelime kulanıyor.
Sözlüğün bence en can alıcı maddesi “saymak”. Şöyle yazmış Sayın Eyuboğlu, “saymak: es.tr.soy (Kök,öz,kaynak) ar.asl karşılığı söylenir.” Şimdi buraya dikkat edin: “Köke getirilen (isim köküne) -mak eylemi ile addan eylem türetilmiştir.” Güler misin, ağlar mısın?
“Yamyam” sözcüğüne açıklarken de bizleri “zenci dili”nden(!) haberdar ediyorlar...
Bazı şeyler aramakla bulunmaz; bulanlarsa hep arayanlardır. Aramak lazım...
*İsmet Zeki Eyuboğlu`nun genişletilmiş ve gözden geçirilmiş üçüncü basımı olan Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü adlı eserinin eleştirisidir.
Erdal CAN
Kızıltepe Anadolu Lisesi /
Türk Dili ve Edebiyat Öğretmeni
Sayın Eyuboğlu`nun kitabındaki hatalar o kadar bariz ki nereden tutulsa elde kalıyor; ama bu kadar iddialı bir çalışmayı göz ardı etmek, eleştirmemek dile olan borcumuzu yerine getirmemek olurdu.
Yazarımız fakir sözcüğünün karşılığı olarak “yoksulluk, gereksinme, azlık, elde edememek” diye yazmış. İnsan sormadan edemiyor sözcüğün etimolojisi mi inceleniyor yoksa herhangi bir Türkçe sözlükteki “fakir” maddesi mi aktarılıyor? Dil ile az çok uğraşan her insan bilir ki fakir sözcüğü “f-k-r” kökünden gelir ve “kırık” anlanmındadır. Ki “zülfikar” da “kırık kılıç” anlamına gelir.
Sayın Eyuboğlu “kimisi” sözcüğünü açıklarken de ortaokul kitaplarında yapılmayacak bir hataya düşüyor. “Kimisi, hepisi” gibi sözcüklerdeki “–sı/-si” eklerini isimden isim yapan ek olarak alıyor ve iyelik eki ile karıştırıyor. Bu eklerde iyelik yığılması (kim-i-si) olduğunu görmüyor. Yazarın verdiği örneğe bir tek çocuk-su uyabilir. Bu maddeye verdiği örnekler de karman çorman ve birbirleriyle çelişiyor.
Yine Perşembe sözcüğü açıklanırken “fars. BEŞİNCİ GÜN” diye yazılmış. Malumunuz Acemler günleri değil geceleri sayarlar. “Penç-şem: beşinci gün” değil “beşinci gece”dir.
Sayın Eyuboğlu sözcükleri ekine köküne ayırırken de genelde suya sabuna dokunmamaya gayret ediyor. “Sar” sözcüğünün isim mi fiil mi olduğuna da bir türlü karar veremiyor mesela. Üstüne üstlük “sarmaşık” sözcüğünü o kadar kestirmeden çözüyor ki (Fonksiyonlarını net olarak bilmediğinden, ne olur ne olmaz) “sar-m-a-ş-ı-k” gibi. Daha sonra da şöyle diyor: “Sözcüğün birinci kökeni sarmak. ikinci kökeni sarmaşmaktır.” (Ne demekse? Hem yazarımız -ş ekinin mavi-iş`e gelen istisna iş ekleri dışında fiile geldiğini unutuyor.)Buna benzer garip şeyleri görmek mümkün. “Damıtmak” sözcüğünü açıklarken “Damlamak”tan “dam-ı-t mak” olmuştur, diyor. (Ne demek yani?) Zavallı “-la” eki nereden geldi nereye gitti merak ediyorum doğrusu.
Yine “özdaş” sözcüğünü açıklarken “-daş” ekinin ses uyumuna göre “-deş” olması gerektiğinden söz ediyor. Ama herkes bilir ki Türkçede “-deş” eki yoktur, “-daş” eki vardır. Bundan dolayı herkesin “işteş” diye bildiği sözcük aslında” iştaş”tır.
Yazarımız karanlık sözcüğünü açıklarken bizi bir hayli aydınlatıyor; kökün kara olduğundan, “-n” ekinin ortaya gelerek fiil türettiğinden(?) söz ediyor. Bunu düzeltmeye nereden başlanır bilemiyorum. Bir kere “-n” ekinin (İ.f.) böyle bir fonksiyonu yoktur. Üstelik “karan-“ fiil ise zavallı isimden isim yapan “-lık” ekinin orada ne işi var, diye insanın sorası geliyor. Doğrusu şöyle olmalıdır. “Kara” Türkçe bir sözcüktür. “Kara-ngu” bu ek ise Moğolcadır ve Türkçedeki “-lık” ekinin karşılığıdır. Türkler “karangu” kelimesini bu haliyle Moğolcadan almış üstüne de bir “-lık” (kara-lık-lık) eklemiştir. Tıpkı “çay-dan-lık” sözcüğü gibi, “-dan” eki “-lık” ekinin karşılığı olmasına rağmen Türkler bunu olduğu gibi alır. Yazarımızın isimden fiil yaptığına inandığı “-n” eki de “-ngu” ekinin artığıdır.
Bazı kelimelerde Sayın Eyuboğlu tam da etimoloji sözcüklerine yakışır açıklamalarda bulunmuş ve bizi fazlasıyla aydınlatmış. Örneğin “pamuk” kelimesinin nerden geldiği konusunda bildiklerini bizden esirgemiyor ve şöyle yazıyor: “Pamuktan pamuk.”
Sayın Eyuboğlu`nun bir diğer yanlışı da yansıma sözcükler üzerine… Genelde içinden çıkamadığı sözcüklere (tırnak, şimşek, ne) yansıma demek taraftarı. “Piş” sözcüğüne “yansıma ses” dedikten sonra bu söylediğini unutuyor ve “piş” sözcüğünü fiil olarak alıyor.
“Oku” maddesini açıklarken “okumaktan oku” diye yazmış. ( Ne demek istediğini kavrayamadım!) Daha sonra da “okucu” diye bir madde açıyor. Bu durumda “oku” kelimesini isimleştirmiş görünüyor. Bunu da “görevli kişi” diye açıklıyor. Ama maalesef ilerleyen sözcüklerde tüm bunları unutuyor ve “okucu” değil de “okuyUCU” diye bir kelime kulanıyor.
Sözlüğün bence en can alıcı maddesi “saymak”. Şöyle yazmış Sayın Eyuboğlu, “saymak: es.tr.soy (Kök,öz,kaynak) ar.asl karşılığı söylenir.” Şimdi buraya dikkat edin: “Köke getirilen (isim köküne) -mak eylemi ile addan eylem türetilmiştir.” Güler misin, ağlar mısın?
“Yamyam” sözcüğüne açıklarken de bizleri “zenci dili”nden(!) haberdar ediyorlar...
Bazı şeyler aramakla bulunmaz; bulanlarsa hep arayanlardır. Aramak lazım...
*İsmet Zeki Eyuboğlu`nun genişletilmiş ve gözden geçirilmiş üçüncü basımı olan Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü adlı eserinin eleştirisidir.
Erdal CAN
Kızıltepe Anadolu Lisesi /
Türk Dili ve Edebiyat Öğretmeni