Türkçe’nin Tarihsel Gelişimi
Türklerle ilgili en eski bilgiler özellikle Çin kaynaklarından derlenmiştir. Çinliler Türklere T’u-küe adını vermiştir. Orta Asya Türk halklarından bugüne kalan en eski yazılı belgeler, VII. Yüzyıla aittir. En önemli parçaları (Tonyukuk Yazıtı, Kültigin Yazıtı, Bilge Kağan Yazıtı) Moğolistan’da Koşo Çaydam’da yer alan bu yazılı belgelere Orhon ve Yenisey Yazıtları denir. Danimarkalı bilgin Wilhelm Thomsen bu yazıtların alfabesini çözüp bilim dünyasına tanıttıktan (1893) sonra, Türk dillerinin tarihi gelişimi üzerinde de çalışmalar başlamıştır.
Bilim adamları Türk dillerinin tarihi gelişimini Altay dilleri çerçevesinde kuramsal olarak yedi dönemde ele almaktadır:
1-Altay dönemi
2-En eski Türkçe dönemi
3-İlk Türkçe dönemi
4-Eski Türkçe dönemi
5-Orta Türkçe dönemi
6-Yeni Türkçe dönemi
7-Çağdaş Türkçe dönemi
Bunlardan ilk üç dönem, elde belgeler bulunmadığından sadece Ana Türkçe’nin kökenine ışık tutması açısından kuramsal olarak var sayılmaktadır.
Eski Türkçe dönemi, Göktürkçe ve Uygurca’nın kullanıldığı dönemleri kapsar. Orhon ve Yenisey Yazıtlarıyla Uygurca yazmalar bu dönemin yazılı ürünlerini oluşturur. (VI-X. yy) Orhon Yazıtlarındaki dilin somut kavram ve olguları da iletebilecek gelişkinlikte olması ilginçtir.. Bu yazıtlarda yabancı sözcük oranı yalnızca yüde 1 iken, Uygurcada, çeşitli dini metinlerin çevirilerinin etkisiyle yabancı sözcük oranı artmıştır.
Orta Türkçe dönemi, İslam dini ve kültürleriyle ilişkinin kurulduğu, kimi Türk halklarının İslam dinini benimsediği dönemi içerir.( XI-XV.yy) Bu dönemde Türk lehçeleri hem fonetik ve morfolojik yönden farklılaşmaya başlamış, hem de birer yazı dili olarak gelişme göstermiştir. Bunda Arap ve Fars dillerinin belirleyici rolü olmuştur. XI. Yüzyılda Kaşgarlı Mahmud, Divan-ü Lügat-it-Türk’ü Araplara Türköe öğretmek amacıyla ahzırlamış; Yusuf Hashacip de Kutadgu Bilig’de İslami ilkelere göre devlet ve devlet yönetimi konusunu işlemiştir. XIII. Yüzyıldan itibaren tarihi dalgalanmalar dikkate alınarak Türk lehçeleri “Batı” ve “Doğu” Türkçesi olarak bölümlenebilir. Batı Türkçesi’nin kuzey dalında Kıpçakça, güney dalında Oğzuca (Azerice, Türkmence, Anadolu Türkçesi) farklı yazı dilleri olarak gelişme göstermiştir. Bu arada Anadolu’yu da fetheden Oğzuların devlet dili olarak önce Arapça’yı, sonra Farsça’yı benimsemiş olmaları, Osmanlılar döneminde Osmanlıca adı verilen bir imparatorluk dilinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Batı Türkistan yöresinde kalan Türklerin dili Doğu Türkçesi olarak olarak anılmaktadır. Doğu Türkçesi içinde çağatayca’nın yazı dili durumuna gelmesinde Ali Şir Nevai’nin büyük rolü vardır. Nevai, Arapça’nın ve özellikle farsça’nın tercih edilmesine tepki göstermiş, Muhakemet-ül-lügateyn adlı eserinde Türkçe (Çağatayca) ile Farsça’yı karşılaştırıp Türkçenin bu dilden üstün olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Yeni Türkçe dönemi, kimi Türk lehçelerinin (Anadolu Türkçesi, Kıpçakça, Özbekçe, Kazakça, Kırgızca, Tatarca, Yeni uygurca) yazı dili olarak oluşumlarını tamamladıkları dönemi kapsar. (XV-XX. yy) Bu dönemin en önemli özelliği, Türk lehçeleri üzerinde islam dil ve kültürünün ağır basmasıdır. Osmanlıca’da Arapça ve farsça sözcük oranının yüzde 60-70 seviyesinde olduğu tahmin edilir. Osmanlı Devleti’nin bürokrasi dili olan Osmanlıca, Türk aydınlarının ulusal benliklerini aramaya başlamalarına kadar varlığını sürdürecektir. Aynı durum Azerice, Çağatayca gibi yazı dillerinde de yaşanmıştır.
Çağdaş Türk dönemi Türk dünyasının siyasal yaşamının ve haritasının sürekli değiştiği döneme rastlar. Özellikle 1917 Devrimi’nden sonra kurulan Sovyetler Birliği sınırları içinde yaşayan Türk halkları, varlıklarını özerk cumhuriyetler şeklinde sürdürmüşler; 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan bağımsızlıklarını kazanmıştır. Anadolu’da ise Osmanlı devleti tarihine karışmış, yerine laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.. Batılılaşma sürecini hızlandıran genç cumhuriyet, Latin alfabesine geçilmesi (1928) ve Türkiye Türkçesi’nin bilim ve kültür dili durumuna getirilmesi için özel çaba harcamıştır.
Yusuf Çotuksöken
Thema Larousse Cilt 2-507
Türklerle ilgili en eski bilgiler özellikle Çin kaynaklarından derlenmiştir. Çinliler Türklere T’u-küe adını vermiştir. Orta Asya Türk halklarından bugüne kalan en eski yazılı belgeler, VII. Yüzyıla aittir. En önemli parçaları (Tonyukuk Yazıtı, Kültigin Yazıtı, Bilge Kağan Yazıtı) Moğolistan’da Koşo Çaydam’da yer alan bu yazılı belgelere Orhon ve Yenisey Yazıtları denir. Danimarkalı bilgin Wilhelm Thomsen bu yazıtların alfabesini çözüp bilim dünyasına tanıttıktan (1893) sonra, Türk dillerinin tarihi gelişimi üzerinde de çalışmalar başlamıştır.
Bilim adamları Türk dillerinin tarihi gelişimini Altay dilleri çerçevesinde kuramsal olarak yedi dönemde ele almaktadır:
1-Altay dönemi
2-En eski Türkçe dönemi
3-İlk Türkçe dönemi
4-Eski Türkçe dönemi
5-Orta Türkçe dönemi
6-Yeni Türkçe dönemi
7-Çağdaş Türkçe dönemi
Bunlardan ilk üç dönem, elde belgeler bulunmadığından sadece Ana Türkçe’nin kökenine ışık tutması açısından kuramsal olarak var sayılmaktadır.
Eski Türkçe dönemi, Göktürkçe ve Uygurca’nın kullanıldığı dönemleri kapsar. Orhon ve Yenisey Yazıtlarıyla Uygurca yazmalar bu dönemin yazılı ürünlerini oluşturur. (VI-X. yy) Orhon Yazıtlarındaki dilin somut kavram ve olguları da iletebilecek gelişkinlikte olması ilginçtir.. Bu yazıtlarda yabancı sözcük oranı yalnızca yüde 1 iken, Uygurcada, çeşitli dini metinlerin çevirilerinin etkisiyle yabancı sözcük oranı artmıştır.
Orta Türkçe dönemi, İslam dini ve kültürleriyle ilişkinin kurulduğu, kimi Türk halklarının İslam dinini benimsediği dönemi içerir.( XI-XV.yy) Bu dönemde Türk lehçeleri hem fonetik ve morfolojik yönden farklılaşmaya başlamış, hem de birer yazı dili olarak gelişme göstermiştir. Bunda Arap ve Fars dillerinin belirleyici rolü olmuştur. XI. Yüzyılda Kaşgarlı Mahmud, Divan-ü Lügat-it-Türk’ü Araplara Türköe öğretmek amacıyla ahzırlamış; Yusuf Hashacip de Kutadgu Bilig’de İslami ilkelere göre devlet ve devlet yönetimi konusunu işlemiştir. XIII. Yüzyıldan itibaren tarihi dalgalanmalar dikkate alınarak Türk lehçeleri “Batı” ve “Doğu” Türkçesi olarak bölümlenebilir. Batı Türkçesi’nin kuzey dalında Kıpçakça, güney dalında Oğzuca (Azerice, Türkmence, Anadolu Türkçesi) farklı yazı dilleri olarak gelişme göstermiştir. Bu arada Anadolu’yu da fetheden Oğzuların devlet dili olarak önce Arapça’yı, sonra Farsça’yı benimsemiş olmaları, Osmanlılar döneminde Osmanlıca adı verilen bir imparatorluk dilinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Batı Türkistan yöresinde kalan Türklerin dili Doğu Türkçesi olarak olarak anılmaktadır. Doğu Türkçesi içinde çağatayca’nın yazı dili durumuna gelmesinde Ali Şir Nevai’nin büyük rolü vardır. Nevai, Arapça’nın ve özellikle farsça’nın tercih edilmesine tepki göstermiş, Muhakemet-ül-lügateyn adlı eserinde Türkçe (Çağatayca) ile Farsça’yı karşılaştırıp Türkçenin bu dilden üstün olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Yeni Türkçe dönemi, kimi Türk lehçelerinin (Anadolu Türkçesi, Kıpçakça, Özbekçe, Kazakça, Kırgızca, Tatarca, Yeni uygurca) yazı dili olarak oluşumlarını tamamladıkları dönemi kapsar. (XV-XX. yy) Bu dönemin en önemli özelliği, Türk lehçeleri üzerinde islam dil ve kültürünün ağır basmasıdır. Osmanlıca’da Arapça ve farsça sözcük oranının yüzde 60-70 seviyesinde olduğu tahmin edilir. Osmanlı Devleti’nin bürokrasi dili olan Osmanlıca, Türk aydınlarının ulusal benliklerini aramaya başlamalarına kadar varlığını sürdürecektir. Aynı durum Azerice, Çağatayca gibi yazı dillerinde de yaşanmıştır.
Çağdaş Türk dönemi Türk dünyasının siyasal yaşamının ve haritasının sürekli değiştiği döneme rastlar. Özellikle 1917 Devrimi’nden sonra kurulan Sovyetler Birliği sınırları içinde yaşayan Türk halkları, varlıklarını özerk cumhuriyetler şeklinde sürdürmüşler; 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan bağımsızlıklarını kazanmıştır. Anadolu’da ise Osmanlı devleti tarihine karışmış, yerine laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.. Batılılaşma sürecini hızlandıran genç cumhuriyet, Latin alfabesine geçilmesi (1928) ve Türkiye Türkçesi’nin bilim ve kültür dili durumuna getirilmesi için özel çaba harcamıştır.
Yusuf Çotuksöken
Thema Larousse Cilt 2-507